12 Aralık 2013 Perşembe

Çıkış da yok gibi görünüyor


Bugün Ekşi Sözlük'te bu yazıyla karşılaştım. 
Yazıyı belki "bir yazı okudum, hayatım değişti" türünden değil belki; ama
"bir yazı okudum, suretimi/suretimizi gördüm" diye nitelendirebiliriz. 

Yazıyı, Ekşi Sözlük yazarlarından patlıcangil yazmış.



merhaba. ben 27 yaşındayım, adım b. evde oturmayayım diye 5 yaşında anaokuluna başladım. evde oyun oynasam ya da doya doya televizyon izlesem ya da en güzeli sabahtan akşama kadar mahallede koştursam da olurdu ama anaokulu diye bir kurum vardı ve ailem oraya yolladı. yine ben 5 yaşında sıkıntıdan okuma yazmayı çözmüştüm ama ilkokul diye bir şey yaratıldığı, beş yıl boyunca çocukları oyalamak için bir bina yapıldığı için oraya gönderildim. ilkokul birinci sınıfı bitirdiğimde basit bir şekilde matematik anlatmayı beceremeyen babam sayesinde iki bilinmeyenli denklem çözebiliyordum. ilkokulun beş yılı boyunca acayip sıkıldım. bu beş yılda defalarca dizimi kanattım, blok fülüt çalmayı öğrendim, bir kere gözümü yardım, kabakulak ve su çiçeği geçirdim, düzgün olmayan yazımı bir türlü düzeltemedim. onun dışında çok sıkıldım. bir de evde ailemin dinden hiç bahsetmemesi fakat okuldaki çocukların sürekli "allah karanlıktaki karıncayı bile görür" demesi yüzünden paranoyak oldum. bir ara babamın düşüncelerimi okuyabildiğini düşünüp yaramazlık yapamıyordum. ha bir de ilkokul beşte harket enerjisinin ısı enerjisine dönüşümünü anlatmak için kaydıraktan kayan ve poposu yanan çocuk örneğini verdiğim için dayak yedim. 

ilkokul dört ve beşinci sınıflarda anadolu lisesi sınavına hazırlandım. çünkü iyi iş bulabilmek için iyi üniversiteye gitmek, iyi üniversiteye gidebilmek için de iyi liseye gitmek gerekiyordu. çocukluğumu ders çalışarak geçirdim. ilkokuldan sonar hazırlık okudum. bak o güzeldi. sonra ortaokul ve lise. bozulmayan sırayla ve aynı kelimelerle selçuklular, osmanlı ve cumhuriyet tarihleri öğrendim. liseden mezun olduğumda ikinci dünya savaşı hakkında hiçbir şey bilmediğim gibi birinci dünya savaşı da benim için bir sırp milliyetçisinin frand ferdinand'ı öldürmesinden ibaretti. bol bol dua ezberledim, saçma sapan matematik problemleri çözdüm, üçgenin iç açılarını ve dış açılarını ezberlemem yetmiyormuş gibi onyedigenin bir dış açısını hesaplayabiliyordum. blok fülüt çalmaya devam ettim. sandıktan takla attım. mercekte kırılan mum ışığının iz düşümünü buldum filan. bunlar hep iyi bir üniversite ve akabinden gelecek iyi iş hayatı, bol para içindi. 

hayatımın en ergen yıllarını ders çalışarak geçirdiğim için manyak bir ergen oldum. çılgın gibi test çözdüm. trigonometri, türev, integral öğrenmeye çalıştım. beceremedim çünkü çok sıkılıyordum. üniversiteyi kazandım. ilerde iyi bir iş bulabilmek için anorganik kimya dersini geçmem gerekiyordu ve bunun için periyodik cetveli ezberledim. sonra sülfürik asitle elimi yaktım. bir keresinde organik kimya laboratuarında astım krizim tuttuğu için profesörden azar işttim. haklıydı, astımım varsa niye bu bölümü okuyordum? ama kimya bölümünde ne okunur, kimya mezunu ne iş yapar bilmeden o bölüme girmiştim işte. zar zor mezun oldum üniversiteden, tca siklusunu ve karbondioksitin molekül orbital şemasını çizmeyi ezberleyerek.

yaşım 24'ü bulduğundan artık ne iş yapmak istediğimi biliyordum ve yüksek lisansa başladım. genetik bölümünü kazandım, kanser çalışmak için heyecanla okula gittim tezlerin dağıtıldığı gün. maya çalışması verdiler bana. "kanser?" dedim, "maya da iyidir" dediler. yüksek lisansı bıraktım.

iş aramaya başladım sonra. istanbul'da 1+1 bir ev ve sadece elektrik faturasını karşılamaya yetecek işler teklif ettiler uzunca bir süre. halbuki ben 24 yaşıma kadar iyi bir iş bulabilmek için franz ferdinand'ı, tca siklusunu ezberlemiştim. blok fülüt bile çalmıştım! bari doğalgaz faturamı da ödeyebilseydim!

bir süre sonra tüm faturalarımı da ödeyebileceğim bir iş buldum. çünkü hak etmiştim bence. en çok sandıktan takla atarken haketmiştim! iki yıl oldu. iki yıldır allahıma çok şükür faturalarımı ödüyorum. iki yıl oldu, iki yıldır mobbing yaşıyorum. iki yıl oldu, iki yılda defalarca hıçkıra hıçkıra ağlayarak çıktım ofisten. iki yıl oldu, iki yıldır nefret ederek geliyorum işe.

merhaba, ben b. birkaç ay sonra 28 yaşımı bitirecek ve 29. yılımdan gün almaya başlayacağım. 5 yaşından beri iyi bir iş bulabilmek için saçma sapan işler yapıyorum, ama mutsuzluktan ölüyorum. hem badminton oynamayı öğrendiğim hem de ikinci dil olarak öğrenmeye çalıştığım almanca ile "ich bin acht un zwanzig jahre alt" demeyi becerebildiğim halde hayatımın 2/7'sinde geç uyanabilmek ve kahve içmeye gidebilmek için hayatımın geri kalan 5/7'sinden nefret ediyorum.

merhaba, intihar edelim mi?


28 Kasım 2013 Perşembe

Bugün günlerden Melih Cevdet Anday

Bugün Melih Cevdet Anday'ın ölüm yıldönümüydü. 

Islık Çalmak

Balıklar için deniz lazım
Sevişmek için işsiz olmak
Ve geceleri yatakta 
Duymamak için tabanların sızısını 
Zengin olmak lazım.
Halbuki ıslık çalmak için
Bir şey lazım değil. 

Melih Cevdet Anday

14 Kasım 2013 Perşembe

Eşref Saati ya da Eşek Saati




 
"Amsterdam Limanı'nda içen bir denizci vardır, içer, içer, içer ve tekrar içer, Amsterdamlı fahişelerin sağlığına içer... Sanki vefasız bir sevgili için ağlandığı gibi ağlar"

Bugün Günlerden Orhan Veli

 
Gülümsüyorum
 
sokakta giderken,kendi kendime
gülümsediğimin farkına vardığım anlarda
insanların beni deli zannedeceğini düşünüp
gülümsüyorum...
 
Orhan Veli Kanık
 
Bir Garip Orhan Veli, 1950'nin 14 Kasım'ında ölmüş...

10 Kasım 2013 Pazar

Emek emek ve emekleyerek okul mokul bitirmek, okulu mokulu bitirince 'çok güzel olacak' diye hayal kurmak, iş bulup yaklaşık altı ay ila bir sene o çok güzel olacak diye düşünülen yerde geçirmekle son bulur. Öğrenciyken hiç bitmeyen çük kadar para, çok güzel olacak diye düşünülen çalışma boyunca deve yüküyle de olsa bile bi türlü yetmez mesela. Niye? E çok güzel olacak diye düşünülen iş sayesinde mesela masraflar edilir, borçlara girilir, sonra üstbaş için çeşit gereklidir, yoksa ne der gören eden... O çok güzel olacak diye düşünülen hayatta bi de asla katlanmak istemeyeceğin insanlarla dip dibe olmak, gündelik de olsa iyi ilişkiler kurmak zorunluluğu vardır ki en can sıkıcı olan durum da esasen budur. Hele bi de iş yerlerinin zorunlu motivasyon etkinlikleri vardır ki dostlar alışverişte görsün hesabı, düğüm düğüm düğümler insanın boğazını. 
Kimse kimseyi kandırmasın hadi! Her iş, gündelik yaşantımızı idame ettirmek için 8-10 ki ne yazık ki kiminin 12 saatini kiralaması ile yürür. Dahası insanlara kalmıştır. Sıcak ilişki, ıvır zıvır zamanla yakın görülenler arasında kurulur kurulacağı varsa!

28 Ekim 2013 Pazartesi

25 Ekim 2013 Cuma

Perdeler mühim!


Camlar sıkı kapanıp perdelerin eski olursa kış güzel geçer. Eve ne soğuk girer ne de kem göz...

22 Ekim 2013 Salı

Damlalara Huzur Yüklemece



Sonra belki çay içeriz. 
şansımız varsa yağmur da yağar.
damlalara huzur yüklemece oynarız.
benim damlam seninkini alnından öper.
güzel şeyler olur belki. 

sen gel bence..

Cengiz Aydın

21 Ekim 2013 Pazartesi

5 Ekim 2013 Cumartesi

Puzzle Yapmayı Kolaylaştıracak Birkaç Öneri

Puzzle Yapmayı Kolaylaştıracak Birkaç Öneri

         Yüzlerce hatta binlerce parçaya ayrılmış sevdiğimiz bir resmin puzzlesini her ne kadar büyük bir hevesle alsak da ilk başta o minick parçaların gözümüzü korkutması olağandır. Oysa puzzleye başlamadan önce yapacağımız birkaç şey, bu korkumuzu alıp götürürken bizleri daha keyifli bir puzzle serüvenine sürükleyecektir.

         Puzzleye başlamadan önce, puzzlemizi nerede yapacağımıza karar vermeliyiz. Eğer ki evin boş bir alanında yapacaksak öngörülü düşünmeliyiz ki, puzzle tamamlanana dek o alandan puzzlemizi kaldırmak zorunda kalmayalım. Ama boş bir alan ya da masadan ziyade puzzle halısı kullanmak, istediğimiz zaman daha tamamlanmamış olan puzzlemizi kaldırabilme olanağı sağlayacağından dolayı daha işlevsel olacaktır.

         Parçalara dalmadan önce resmin bütününü incelemek çok önemlidir. Zira resimdeki ayrıntıları zihnimize yerleştirdikten sonra, puzzle parçalarını renklerine göre kategorize etmek ilk adımımız olacaktır. Kategorize ederken parçaları ayrı ayrı kutulara koymak ve kutuların üzerine, içindekilerin resmin hangi alanının parçaları olduğunu not düşmek de işimizi oldukça kolaylaştıracaktır.

         Kategorize işlemi tamamlandıktan sonra puzzleyi yapmaya çerçevelerinden başlanmalıdır. Tek ya da iki kenarı düz olan parçalar, puzzlemizin çerçevesini oluşturan parçalardır. Bu parçaları kolayca bulacağımızdan dolayı hem hız kazanmış hem de psikolojik olarak rahatlamış ve kendimize daha güvenir hale geleceğiz.

         Parçaları kategorize ettik, çerçevemizi de oluşturduysak artık çerçevenin istediğimiz bir bölümünden puzzlemizi tamamlamaya devam edebiliriz. Göreceksiniz bu üç adım, puzzle yapmayı oldukça basitleşecek ve yepyeni puzzle serüvenlerine doğru korkusuzca yol almamızı sağlayacak.

1 Ekim 2013 Salı

Kendi kendine örersin kendini!



Kendi kendine örersin kendini!
Bu arada her kış olduğu gibi gene örgü örmeye heveslendim. Her ne kadar kaplumbağa hızında ilerlesem de, ilmeklerin örgüye, örgülerinse hırkaya dönüşeceği günü iple çekiyorum.



27 Eylül 2013 Cuma

Okula Yeni Başlayan Çocuklarla Yapılabilecek Okulu Destekleyen Aktiviteler

  


    6-7 yaşından itibaren çocuklar, kendilerini ve kişisel ihtiyaçlarını keşfetmiş bu konuda da git gide daha yetkin olma çağlarındalardır. Bu çağda zihinsel gelişimlerindeki önemli sıçramayı gösteren okuma, yazma, konuşma, anlama, hesap yapma gibi beceriler kazanırlar. Ailesinden ziyade arkadaşlarıyla vakit geçirmek daha çok hoşlarına giden bu yaş grubu çocuklarda, karmaşık duygusal durumlara da sık sık rastlanabilir.

    Erken okul çağı çocuklarıyla yapılabilecek aktiviteler:
  • Çeşitli kırtasiye malzemeleriyle kesme, boyama, yapıştırma, basitçe örme, boncuk dizme, dikiş dikme etkinlikleri
  • Hayali kahramanları kostüm hazırlayıp makyaj yaparak canlandırmak
  • Yaşına uygun bilgisayar oyunları oynamak
  • Bir yetişkin gözetiminde basit bir yemek ya da tatlı yapmak
  • Spor aktivitelerine başlatılabilirler.
  • Koleksiyon yapmak
  • Kurallı oyunlar oynamak
  • Resimli kitaplar okumak incelemek
  • El göz koordinasyonunu geliştirmek için halka fırlatma gibi hedef oyunları oynamak
  • Çiçek ya da hayvan yetiştirmek 
   * Bu yazı daha önce burada yayınlanmıştı.

26 Eylül 2013 Perşembe

Teknoloji muhafazakarlığı yapmayacağım elbette!


Ama son zamanlarda akıllı telefonlar yayınlaştıkça girdiğimiz hal bu kabul.  
Hoş gene de, toplumda yayılan her yenilik gibi, akıllı telefonlar da kendi dinamiklerini ve iletişim biçimlerini oluşturacaktır, oluşturuyor da.Dolayısıyla, eskiyi övme, yeniyi karalama saçmalığına düşmeye gerek yok belki; ama abartmanın da manası yok sanki! 
Öyle ki, geçen yıl iki arkadaşımla tiyatroya gitmiştim ve "sevgili" arkadaşlarım, oyunu telefonlarına kaydetmeyi; dolayısıyla avuç içi kadar küçük ekrandan izlemeyi tercih etmişlerdi. Gerek var mı? Bence yok; ama bilemedim.
Bi de şu var, her şeyi bu kadar kaydediyoruz da, açıp sonra bakıyor muyuz diye düşündüğümüzde, evet diyenlerin sayısı oldukça düşük oluyor.



24 Eylül 2013 Salı

Kış Şarkısı Ceylan Ertem'den

İstanbul'da hava buz oldu benim için. 
Öyle ki, kışlık botlarımı ve kabanımı bugün giydim. Daha da çıkarmam böyle giderse bahara dek.
Kış suçlu mu çok pek emin olamadım*; ama severim ben bu şarkıyı. Ve tabi kışı da!
* Kış değil şartlar suçlu çünkü. Yoksa, biz kışın da tadını çıkarmayı iyi biliriz!

oooppppaaaa:

23 Eylül 2013 Pazartesi

Biri pazartesi mi dedi? Hoş, salı dese farkeder miydi?



Çalışmak zorunda olduğumuz ya da işimiz olmasa da yılın yalnızca birkaç tatil günü haricinde sürekli orada bulunmak zorunda olduğumuz işlerimiz olmasaydı, pazartesilerden de nefret etmeyebilirdik! 
Pazartesinin pazartesi olmaktan başka, perşembeden pek bi farkı yok esasında. Zira salıdan da, cumadan da…

Şöyle buyrun:

19 Eylül 2013 Perşembe

Şapşal Yerine Koyulan Genç İnekler Dönemi


Anasını satayım, iş bulacağız; hadi bulduk o işi kaybetmeyeceğiz diye şapşal ineklere döndük!

Gazetelerin ekonomi sayfaları böyle olsa ne ka güzel olur!


Efenim, aşağıdaki gibi yazılarla karşılaşınca 
ne yalan söyleyeyim ehe böyle kalakalıyorum. Ama olmaz ki, böyle de yatılmaz ki!

Bir insanın ekonomik seviyesini nasıl anlarsın?
Bindiği arabadan? Kullandığı cep telefonundan? Yaşadığı evden?
Ha, ha. Hayır dostum. Lanet olası bankaların çerez gibi kredi dağıtmalarından dolayı bunların hiçbiri artık bir gelir göstergesi değil.
Bir insanın refah seviyesini gösteren yegane araç; tuvalet kağıdıdır. Eğer götünü silerken kağıt parçalanıyor ve parmağın bok oluyorsa kusura bakma ama fakirsin.
Zengin adamın 10 katlı tuvalet kağıdı olur. Götünü silerken adeta havluya siler gibi hissedersin, için bi’ gıcıklanır. Çömelmiş dururken hazzı yaşarsın.
İşte tam da bu yüzden
 büyükbabamın sürekli dediği gibi; “Zenginin götü kokmaz.” 

18 Eylül 2013 Çarşamba


Şaşı Bak Şaşır denir mi ki bunlara?
Pek hoşuma gittii, 
adı 
her neyse.
Daha niceleri de şurada:
http://www.ideafixa.com/ilusionismo/




Şimdi, gülelim ve yavaştan dağılalım!

Bazen beklersin, beklersin, beklersin. Sonra olur sana o bekleyiş bir göz. O göz olur bir zihin. O zihin olur bir düşünce. O düşünce bir kıyafet...
Sonra bakarsın,beklemişsin,beklemektesin, bekliyorsun, bekleyeceksin.

Efkarlı bir yazı değil bu, neticede "öyle beklemek" üzerine. 
Oldu mu sana Godot'u Beklerken kafası? 
Şimdi, gülelim ve yavaştan dağılalım!


16 Eylül 2013 Pazartesi

Diplomam iyi sinek avlar!

"Sabaha karşı diplomamla sinek öldürdüm. Pişman değilim!"



Elektrik faturaları, banka dekontları, apartman aidatı makbuzları... Ve daha niceleri sararmış zarflarda istiflenmiş şekildedir babamın kitaplığında. Aynı şekilde kendisinin de dahil olmak üzere annemin, abimin ve benim karne ve diplomalarımız da önemli evraklar sınıfındadır. 
Önemlilerdir. Zira, ilk grup kimseye borcumuzun olmadığının kanıtları, ikinci grupsa önümüzdeki güzel günlerin kapısını aralayacak bir nevi anahtarlardır. 
Anahtarlar-dı demeliyim belki. Çünkü o diplomalar ne nice heves ve emekle bitirdiğimiz okulların sağladığı işleri yapmamıza yarıyor ne de gelecek güzel günlerimize bir teminat sağlıyor. Hepi topu, anne sohbetlerinde, bizimkiler de şu okulları bitirdi, yarışında açık ara önde gitmeye ya da "herhangi bir işe" girerken karın tokluğuna çalışmak için, bi nevi "mavi donun var mı?" sorusunu yanıtlamaya yarıyor, yararsa!
Ama neticede, herkes üniversite bitirdi diye iş bulmak zorunda değildi, değil mi?
Konu bu!
* Fotoğraf: Yeşim Uludağ

14 Eylül 2013 Cumartesi

Çocukların Oyuncakla İmtihanı! Yoksa Ebeveynlerin mi Demeli?


Çocukların oyuncaklarla oynarkenki davranışlarını anlamlandırmadan önce, neden bu davranışı takınmış olabileceğini düşünmek, hem yaratıcılıklarını engellemenin önüne geçecek hem de onunla doğru bir iletişim kurmayı sağlayacaktır. 


Oyuncaklarını paylaşmayan çocuk bencil midir? 

Bir kere çocukların 3 yaşına dek eşyalarını paylaşmaması yaşının özelliğidir. Dolayısıyla bu konuda onu zorlamak ya da ona kızgın davranmak yersiz hatta doğasına aykırı olacaktır. Büyüdükçe ve çevresinde rol-model olarak aldığı kişilerden gördükçe paylaşmayı doğal olarak öğrenecektir. Daha ileri yaşlarda paylaşmaya kapalı davranıyorsa da paylaşmaya dair örnekler teşkil edecek, oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşarak daha farklı oyun deneyimleri yaşayabileceğini fark ettirecek davranışlar takınmak işe yarayacaktır.Ancak yine burada onu zorlamamak önemlidir. Zorlamak, çocuğa önemsenmiyorum hissini yükleyebilir. Onun yerine çocuğa “Oyuncağınla oynadıktan sonra arkadaşına da oynaması için verir misin?” , “ Oyununa arkadaşını da dahil eder misin?” gibi sorular sorulabilir. 

Oyuncaklarından çabuk bıkıyorsa neler yapılabilir? 

Arada sırada belli oyuncaklarını kaldırmak bu konuda işe yarayabilir. Ancak bu aralıklar çok da uzun olmamalı. Çocuğun o anda elinde olan oyuncağıyla kurduğu ilişkiyi gözlemleyerek bu aralığın uzunluğuna karar verilebilir. Hatta hangi oyuncağının bir süreliğine kaldırılacağına çocukla birlikte karar vermek de denenebilecek yollardandır. 

Oyuncaklarıyla biraz oynayıp sonra kırıyorsa neler yapılabilir?

“Yine mi oyuncağını kırdın?” diye çıkışmak doğru değildir. Zira büyük ihtimalle oyuncağın içini merak ettiğinden dolayı oyuncağını kırmıştır. Bunun yerine oyuncağın içini nasıl açacağını gösterebilir hatta bunu onunla birlikte yapabilirsiniz. Ancak bu demek değildir ki yaptığı hiçbir şeye tepki vermeyin. Oyuncağını kırdığında ondan yoksun kalacağını farkettirmek de çocuğun öğrenme sürecinde önemli bir noktadır. 


* Daha önce Loco Poco Blog Sayfası'nda yayınlanmıştı.

13 Eylül 2013 Cuma

Çürümenin Estetiği-Çorbamız Bozulmuş Az Biraz

Hazır çorba
iki gün boyunca buzdolabına girmeyince, böyle bir hal alıyor! 
Denedim gördüm! 
Pek de beğendim!
Hakikaten!

http://instagram.com/kirazlibahce#


Puzzle Bir İşkence Çeşidi Değil Mutluluktur!

   Hiç puzzle yapmamış biri için düşündüğümüzde,
 parça sayısı ne kadar artarsa o puzzle o kadar zor ve sıkıcı olabilmektedir. 
Ancak tam tersi,
 puzzle yapmaktan hoşlanan ve hiç olmazsa bir kere yetişkinler için tasarlanmış puzzlelerden tamamlamış biri için, parça sayısı ne kadar artarsa o puzzle daha heyecan verici ve değerli olmaktadır. 
Hele ki 
parçaları doğru yerlere yerleştirmenin insana verdiği mutluluğu düşünürsek, Puzzlede bulunan her bir parça bir nevi mutluluk kaynağıdır!

    Yapbozlar yapmak, terapi niteliği taşıdığından dolayı,
 yoğun iş temposundan bunalmış olan kişilerin boş zaman etkinlikleri tercihlerinde ilk sıralarda bulunmaktadır.
Bu tercihin sebeplerinden biri, resme yoğunlaşma gerekliliğinden dolayı puzzle yaparken dış dünyadan hiç olmazsa bir süreliğine soyutlanmayı sağlamasıdır. 
Buna, zihinsel boşalmaya, emek verilen bir resmin tamamlanmasının verdiği kişisel tatmin ve mutluluğu da eklemek mümkündür. Hele hele bunca zaman ve emek harcanılan resmin evimizin duvarlarını süslemesi ya da sevdiklerimize verilecek tam manasıyla "göz nuru" hediye alternatiflerinden olması, yapbozlara oldukça büyük kıymet kazandırmaktadır. 
Ayrıca 
puzzle yapan kişilerin, daha ayrıntılı ve tümevarımsal düşünebilme becerilerini geliştirdikleri, konsantre olma hususunda zorluk yaşamadıkları da psikologlar tarafından söylenmektedir. 

* Bu yazım daha önce, Puzzle Yapmak Bir İşkence Değil Mutluluktur başlığıyla locopoco.com'da yayınlanmıştı.

Yoğun Günlerin Panzehiri: Aile Eğlenceleri

   
   Uzun çalışma saatleri, belki bir gün belki hiç haftalık izinler, iş ve şehir stresi derken en yakınlarımıza zaman ayıramaz oluruz da bundan kendimiz bile haverdar olmayız. Nasıl mı olmayız? E açık işte, içinde bulunduğumuz sisteme (makro da algılanabilir mikro da:) alışma eğilimindeyizdir de ondan! Bu alışmışlık halinden ve asosyalleşmenin verdiği rehavetten kurtulmanın - ya da içine düşmemenin- bir yolu da ailemize- arkadaşlarımıza - sevgilimize- komşumuza, "nitelikli" zaman ayırmaktır. (Nitelikli zamandan kasıt, bedeni yanımda; ama kafası başka yerde olma halinin tam tersi işte)

   Çünkü,


-  Yapılan araştırmalar, ebeveyn ve çocukların birlikte oynadığı oyunların bir çok açıdan olumlu etkileri olduğunu göstermiştir: aile bağlarının kuvvetlenmesi, çocuklara rol- model olabilme,sosyalleşme... vs vs.

- Düzenli aralıklarla sevdiklerimizle planlanacak eğlenceli vakitler, bağların kuvvetlenmesine, kendimize ve çevremizdekilere karşı güven duygumuzun artmasına katkıda bulunacaktır. 

   Aşağıda birkaç öneri var. Bakıp kendi planımıza uydurabiliriz sanki...


   Oyun Gecelerine Başlarken

   Eğer ki evinizde ailenizle geçireceğiniz eğlenceli akşam oyunlarını düzenli olarak gerçekleştirmek fikrindeyseniz, öncelikle çalışma takviminizde bu günleri işaretlemeli ve işinizde gösterdiğiniz titizliği söz konusu aile günlerine de göstermelisiniz. Zira böyle bir kararı ailecek verdikten sonra özellikle çocuklarınız sizden aldığı taahütle planlanan günlerin planlanan zamanında gerçekleştirilmesine güvenmek isteyeceklerdir. Bu güveni kırmamak adına da önemli görev ebeveynlere düşmektedir. 

Ailecek planlanan oyun gecelerinin daha etkili olması için:

  • Aile Oyunları Düzeni Oluşturun: Mesela hepbirlikte bulaşıkları yıkadıktan sonra çocuklarınızla karar verdiğiniz bir masa örtüsünü oyunu oynayacağınız masaya sererek oyun vaktinin geldiğine dair evde heyecan yaratabilirsiniz. Ya da evinizin herhangi bir bölümünde oyun köşesi oluşturabilirsiniz.

  • Hepinizin Eğleneceği Bir Oyun Seçin: Hepinizin yetenek ve zevkine özellikle de çocuğunuzun yaşına uygun bir oyun seçmelisiniz. Eşleşerek oynanacak oyunlardaysa bir yetişkin bir çocuk biçiminde eşleşerek çocukların seviyelerinden biraz daha yüksek oyunları da oynayabilirsiniz. 

  • Oyunları Kesintiye Uğratmayın: Oyun süresince televizyonu kesinlikle kapatın. Telefonlara yanıt verilmeyeceğine mesaj ve e-postaların kontrol edilmeyeceğine dair kural koyun. Çok mühim olan konular içinikinci defa da size ulaşılmaya çalışılacaktır zaten. 

  • Rekabete Değil Eğlenceye Odaklanın: Unutmayın ki aile üyelerinin her birinin sağlıklı özdenetim kazanması ve sosyal beceriler elde etmesine büyük katkı sağlayacak bu oyunları rekabet için değil ailecek eğlenmek için oynuyorsunuz. Birlikte gülüp eğlenmek yegane amacınız olmalıdır. Bu da demek oluyor ki alay ve övünme aile içi eğlencenize asla ve asla karışmamalıdır. Hepbirlikte oynayabileceğiniz oyun ve oyuncakları seçkin oyuncak mağazalarından ve www.locopoco.com adresinden kolaylıkla bulabilirsiniz.   
    Yazıyı zamanında 
için yazmıştım.
Biraz değiştirilmiş hali ise burası için!

11 Eylül 2013 Çarşamba

Gerilimli Kahkaha Denemeleri: Ses Sokağı Kabusu

Böyle bi deneme yapmıştık 
iki ay evvel!
Biraz sinir bozucu, az biraz da komik oldu.
Kurgu: Yeşim Uludağ - Aslıhan Yaycı
Kamera: Yeşim Uludağ
Buyrooan:






Olimpiyatları Alamadık ya!


Her ne kadar bu video ortalıkta dönmeye başlayalı iki gün geçmiş olsa da, 
sırf bende de bulunsun, hatta yayılabildiği kadar da yayılsın diye yapıyorum bu paylaşımı.

Öyle ki, 
 muasır medeniyetimiz ve ileri demokrasimize rağmen, 
"Bu olimpiyat neden bizim olmadı ha dostum?" 
diye sormadan edemiyor 
insan!


10 Eylül 2013 Salı

Placebo - Rob the Bank


Placebo, ülkemizdeki direnişe 
Rop the Bank şarkısının klibinin kısa bir bölümünü yayınlayarak  selam çaktı!

Halkına karşı "iktidarını" şiddetle gösteren iktidarı istememekle birlikte, şiddet gördükçe daha da artacağımız aşikar!
Üstelik 
bir iktidar kendisine karşı çıkanlarla iletişime öldürerek, sansürleyerek, hedef göstererek ya da döverek geçiyorsa, bu durum onun gücünün artık zayıfladığının da en büyük göstergesidir.



6 Eylül 2013 Cuma

Bildiğin zihin açıyor iyi mi!


Hanna Pesut adında bi fotoğrafçı  
"Switcheroo" (Şaşırtıcı Değişim) 
adında bir fotoğraf projesi yapmış. 
Nasıl bir proje mi?
Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzre, kadın- erkek arasında bi nevi rollerin değişimi. 
Fotoğrafların devamı ve niceleri için şöyle buyurmanızı öneririm: 
http://sincerelyhana.com/projects/switcheroo/







2 Eylül 2013 Pazartesi

Ey insanlık durmayın, öpüşün!


Umumi yerlerde erkek erkeğe 
ağızdan öpüşüyorlardı!


* O değil de 
sağdaki adamın bu öpüşmeden aldığı zevke ne demeli?




Dünya Barış Günü Kutlu Postalların Hepsi Saksı Olsun!


Olsun olsun hepsi saksı olsun! 
Hatta büro masaları, takım elbiseler, stratejik plan dosyaları da olsun. 
-Hm, bu nasıl olur bilemedim; ama Derya Baykal bi yolunu bulur bence-
 SSCB ve Varşova Paktı ülkeleri, Hitler faşizminin Polonya'yı işgal günü olan 1 Eylül'ü Dünya Barış Günü olarak ilan etmiş. Sembolizmin acı hali mi demeli buna?

Fotoğraf: http://instagram.com/ekrema# 


30 Ağustos 2013 Cuma




Koftiden keyiflere bir "kofti" şarkı

Mohsen Namjoo- Alaki

* Şarkı, Türkçe alt yazıları okunarak dinlendiğinde daha bi güzelleşiyor!


 



29 Ağustos 2013 Perşembe

Zeki Mürenle ağlamak Müzeyyenle coşmak fikri oldukça iyi!



Şarkıyı ilk Rock Fm'in 15. Yaş Günü Partisi'nde Aylin Aslım'ın sahne performansından dinledim. Konserde bulunduğum yere ses boğuk geldiğinden dolayı da, bir Zeki Müren bir Müzeyyen lafı duydum; ama şarkıyı bi türlü anlayamadım.
Ertesi gün işe gelir gelmez "Aylin Aslım Zeki Müren" diye Youtube'ye yazarak paşa paşa buldum ve dinledim. 
İki gündür de nakaratı sürekli dilimde.
Ama nakaratı mı yetti bana yoksa şarkının tümünü mü beğendim tam bilemedim.