27 Eylül 2013 Cuma

Okula Yeni Başlayan Çocuklarla Yapılabilecek Okulu Destekleyen Aktiviteler

  


    6-7 yaşından itibaren çocuklar, kendilerini ve kişisel ihtiyaçlarını keşfetmiş bu konuda da git gide daha yetkin olma çağlarındalardır. Bu çağda zihinsel gelişimlerindeki önemli sıçramayı gösteren okuma, yazma, konuşma, anlama, hesap yapma gibi beceriler kazanırlar. Ailesinden ziyade arkadaşlarıyla vakit geçirmek daha çok hoşlarına giden bu yaş grubu çocuklarda, karmaşık duygusal durumlara da sık sık rastlanabilir.

    Erken okul çağı çocuklarıyla yapılabilecek aktiviteler:
  • Çeşitli kırtasiye malzemeleriyle kesme, boyama, yapıştırma, basitçe örme, boncuk dizme, dikiş dikme etkinlikleri
  • Hayali kahramanları kostüm hazırlayıp makyaj yaparak canlandırmak
  • Yaşına uygun bilgisayar oyunları oynamak
  • Bir yetişkin gözetiminde basit bir yemek ya da tatlı yapmak
  • Spor aktivitelerine başlatılabilirler.
  • Koleksiyon yapmak
  • Kurallı oyunlar oynamak
  • Resimli kitaplar okumak incelemek
  • El göz koordinasyonunu geliştirmek için halka fırlatma gibi hedef oyunları oynamak
  • Çiçek ya da hayvan yetiştirmek 
   * Bu yazı daha önce burada yayınlanmıştı.

26 Eylül 2013 Perşembe

Teknoloji muhafazakarlığı yapmayacağım elbette!


Ama son zamanlarda akıllı telefonlar yayınlaştıkça girdiğimiz hal bu kabul.  
Hoş gene de, toplumda yayılan her yenilik gibi, akıllı telefonlar da kendi dinamiklerini ve iletişim biçimlerini oluşturacaktır, oluşturuyor da.Dolayısıyla, eskiyi övme, yeniyi karalama saçmalığına düşmeye gerek yok belki; ama abartmanın da manası yok sanki! 
Öyle ki, geçen yıl iki arkadaşımla tiyatroya gitmiştim ve "sevgili" arkadaşlarım, oyunu telefonlarına kaydetmeyi; dolayısıyla avuç içi kadar küçük ekrandan izlemeyi tercih etmişlerdi. Gerek var mı? Bence yok; ama bilemedim.
Bi de şu var, her şeyi bu kadar kaydediyoruz da, açıp sonra bakıyor muyuz diye düşündüğümüzde, evet diyenlerin sayısı oldukça düşük oluyor.



24 Eylül 2013 Salı

Kış Şarkısı Ceylan Ertem'den

İstanbul'da hava buz oldu benim için. 
Öyle ki, kışlık botlarımı ve kabanımı bugün giydim. Daha da çıkarmam böyle giderse bahara dek.
Kış suçlu mu çok pek emin olamadım*; ama severim ben bu şarkıyı. Ve tabi kışı da!
* Kış değil şartlar suçlu çünkü. Yoksa, biz kışın da tadını çıkarmayı iyi biliriz!

oooppppaaaa:

23 Eylül 2013 Pazartesi

Biri pazartesi mi dedi? Hoş, salı dese farkeder miydi?



Çalışmak zorunda olduğumuz ya da işimiz olmasa da yılın yalnızca birkaç tatil günü haricinde sürekli orada bulunmak zorunda olduğumuz işlerimiz olmasaydı, pazartesilerden de nefret etmeyebilirdik! 
Pazartesinin pazartesi olmaktan başka, perşembeden pek bi farkı yok esasında. Zira salıdan da, cumadan da…

Şöyle buyrun:

19 Eylül 2013 Perşembe

Şapşal Yerine Koyulan Genç İnekler Dönemi


Anasını satayım, iş bulacağız; hadi bulduk o işi kaybetmeyeceğiz diye şapşal ineklere döndük!

Gazetelerin ekonomi sayfaları böyle olsa ne ka güzel olur!


Efenim, aşağıdaki gibi yazılarla karşılaşınca 
ne yalan söyleyeyim ehe böyle kalakalıyorum. Ama olmaz ki, böyle de yatılmaz ki!

Bir insanın ekonomik seviyesini nasıl anlarsın?
Bindiği arabadan? Kullandığı cep telefonundan? Yaşadığı evden?
Ha, ha. Hayır dostum. Lanet olası bankaların çerez gibi kredi dağıtmalarından dolayı bunların hiçbiri artık bir gelir göstergesi değil.
Bir insanın refah seviyesini gösteren yegane araç; tuvalet kağıdıdır. Eğer götünü silerken kağıt parçalanıyor ve parmağın bok oluyorsa kusura bakma ama fakirsin.
Zengin adamın 10 katlı tuvalet kağıdı olur. Götünü silerken adeta havluya siler gibi hissedersin, için bi’ gıcıklanır. Çömelmiş dururken hazzı yaşarsın.
İşte tam da bu yüzden
 büyükbabamın sürekli dediği gibi; “Zenginin götü kokmaz.” 

18 Eylül 2013 Çarşamba


Şaşı Bak Şaşır denir mi ki bunlara?
Pek hoşuma gittii, 
adı 
her neyse.
Daha niceleri de şurada:
http://www.ideafixa.com/ilusionismo/




Şimdi, gülelim ve yavaştan dağılalım!

Bazen beklersin, beklersin, beklersin. Sonra olur sana o bekleyiş bir göz. O göz olur bir zihin. O zihin olur bir düşünce. O düşünce bir kıyafet...
Sonra bakarsın,beklemişsin,beklemektesin, bekliyorsun, bekleyeceksin.

Efkarlı bir yazı değil bu, neticede "öyle beklemek" üzerine. 
Oldu mu sana Godot'u Beklerken kafası? 
Şimdi, gülelim ve yavaştan dağılalım!


16 Eylül 2013 Pazartesi

Diplomam iyi sinek avlar!

"Sabaha karşı diplomamla sinek öldürdüm. Pişman değilim!"



Elektrik faturaları, banka dekontları, apartman aidatı makbuzları... Ve daha niceleri sararmış zarflarda istiflenmiş şekildedir babamın kitaplığında. Aynı şekilde kendisinin de dahil olmak üzere annemin, abimin ve benim karne ve diplomalarımız da önemli evraklar sınıfındadır. 
Önemlilerdir. Zira, ilk grup kimseye borcumuzun olmadığının kanıtları, ikinci grupsa önümüzdeki güzel günlerin kapısını aralayacak bir nevi anahtarlardır. 
Anahtarlar-dı demeliyim belki. Çünkü o diplomalar ne nice heves ve emekle bitirdiğimiz okulların sağladığı işleri yapmamıza yarıyor ne de gelecek güzel günlerimize bir teminat sağlıyor. Hepi topu, anne sohbetlerinde, bizimkiler de şu okulları bitirdi, yarışında açık ara önde gitmeye ya da "herhangi bir işe" girerken karın tokluğuna çalışmak için, bi nevi "mavi donun var mı?" sorusunu yanıtlamaya yarıyor, yararsa!
Ama neticede, herkes üniversite bitirdi diye iş bulmak zorunda değildi, değil mi?
Konu bu!
* Fotoğraf: Yeşim Uludağ

14 Eylül 2013 Cumartesi

Çocukların Oyuncakla İmtihanı! Yoksa Ebeveynlerin mi Demeli?


Çocukların oyuncaklarla oynarkenki davranışlarını anlamlandırmadan önce, neden bu davranışı takınmış olabileceğini düşünmek, hem yaratıcılıklarını engellemenin önüne geçecek hem de onunla doğru bir iletişim kurmayı sağlayacaktır. 


Oyuncaklarını paylaşmayan çocuk bencil midir? 

Bir kere çocukların 3 yaşına dek eşyalarını paylaşmaması yaşının özelliğidir. Dolayısıyla bu konuda onu zorlamak ya da ona kızgın davranmak yersiz hatta doğasına aykırı olacaktır. Büyüdükçe ve çevresinde rol-model olarak aldığı kişilerden gördükçe paylaşmayı doğal olarak öğrenecektir. Daha ileri yaşlarda paylaşmaya kapalı davranıyorsa da paylaşmaya dair örnekler teşkil edecek, oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşarak daha farklı oyun deneyimleri yaşayabileceğini fark ettirecek davranışlar takınmak işe yarayacaktır.Ancak yine burada onu zorlamamak önemlidir. Zorlamak, çocuğa önemsenmiyorum hissini yükleyebilir. Onun yerine çocuğa “Oyuncağınla oynadıktan sonra arkadaşına da oynaması için verir misin?” , “ Oyununa arkadaşını da dahil eder misin?” gibi sorular sorulabilir. 

Oyuncaklarından çabuk bıkıyorsa neler yapılabilir? 

Arada sırada belli oyuncaklarını kaldırmak bu konuda işe yarayabilir. Ancak bu aralıklar çok da uzun olmamalı. Çocuğun o anda elinde olan oyuncağıyla kurduğu ilişkiyi gözlemleyerek bu aralığın uzunluğuna karar verilebilir. Hatta hangi oyuncağının bir süreliğine kaldırılacağına çocukla birlikte karar vermek de denenebilecek yollardandır. 

Oyuncaklarıyla biraz oynayıp sonra kırıyorsa neler yapılabilir?

“Yine mi oyuncağını kırdın?” diye çıkışmak doğru değildir. Zira büyük ihtimalle oyuncağın içini merak ettiğinden dolayı oyuncağını kırmıştır. Bunun yerine oyuncağın içini nasıl açacağını gösterebilir hatta bunu onunla birlikte yapabilirsiniz. Ancak bu demek değildir ki yaptığı hiçbir şeye tepki vermeyin. Oyuncağını kırdığında ondan yoksun kalacağını farkettirmek de çocuğun öğrenme sürecinde önemli bir noktadır. 


* Daha önce Loco Poco Blog Sayfası'nda yayınlanmıştı.

13 Eylül 2013 Cuma

Çürümenin Estetiği-Çorbamız Bozulmuş Az Biraz

Hazır çorba
iki gün boyunca buzdolabına girmeyince, böyle bir hal alıyor! 
Denedim gördüm! 
Pek de beğendim!
Hakikaten!

http://instagram.com/kirazlibahce#


Puzzle Bir İşkence Çeşidi Değil Mutluluktur!

   Hiç puzzle yapmamış biri için düşündüğümüzde,
 parça sayısı ne kadar artarsa o puzzle o kadar zor ve sıkıcı olabilmektedir. 
Ancak tam tersi,
 puzzle yapmaktan hoşlanan ve hiç olmazsa bir kere yetişkinler için tasarlanmış puzzlelerden tamamlamış biri için, parça sayısı ne kadar artarsa o puzzle daha heyecan verici ve değerli olmaktadır. 
Hele ki 
parçaları doğru yerlere yerleştirmenin insana verdiği mutluluğu düşünürsek, Puzzlede bulunan her bir parça bir nevi mutluluk kaynağıdır!

    Yapbozlar yapmak, terapi niteliği taşıdığından dolayı,
 yoğun iş temposundan bunalmış olan kişilerin boş zaman etkinlikleri tercihlerinde ilk sıralarda bulunmaktadır.
Bu tercihin sebeplerinden biri, resme yoğunlaşma gerekliliğinden dolayı puzzle yaparken dış dünyadan hiç olmazsa bir süreliğine soyutlanmayı sağlamasıdır. 
Buna, zihinsel boşalmaya, emek verilen bir resmin tamamlanmasının verdiği kişisel tatmin ve mutluluğu da eklemek mümkündür. Hele hele bunca zaman ve emek harcanılan resmin evimizin duvarlarını süslemesi ya da sevdiklerimize verilecek tam manasıyla "göz nuru" hediye alternatiflerinden olması, yapbozlara oldukça büyük kıymet kazandırmaktadır. 
Ayrıca 
puzzle yapan kişilerin, daha ayrıntılı ve tümevarımsal düşünebilme becerilerini geliştirdikleri, konsantre olma hususunda zorluk yaşamadıkları da psikologlar tarafından söylenmektedir. 

* Bu yazım daha önce, Puzzle Yapmak Bir İşkence Değil Mutluluktur başlığıyla locopoco.com'da yayınlanmıştı.

Yoğun Günlerin Panzehiri: Aile Eğlenceleri

   
   Uzun çalışma saatleri, belki bir gün belki hiç haftalık izinler, iş ve şehir stresi derken en yakınlarımıza zaman ayıramaz oluruz da bundan kendimiz bile haverdar olmayız. Nasıl mı olmayız? E açık işte, içinde bulunduğumuz sisteme (makro da algılanabilir mikro da:) alışma eğilimindeyizdir de ondan! Bu alışmışlık halinden ve asosyalleşmenin verdiği rehavetten kurtulmanın - ya da içine düşmemenin- bir yolu da ailemize- arkadaşlarımıza - sevgilimize- komşumuza, "nitelikli" zaman ayırmaktır. (Nitelikli zamandan kasıt, bedeni yanımda; ama kafası başka yerde olma halinin tam tersi işte)

   Çünkü,


-  Yapılan araştırmalar, ebeveyn ve çocukların birlikte oynadığı oyunların bir çok açıdan olumlu etkileri olduğunu göstermiştir: aile bağlarının kuvvetlenmesi, çocuklara rol- model olabilme,sosyalleşme... vs vs.

- Düzenli aralıklarla sevdiklerimizle planlanacak eğlenceli vakitler, bağların kuvvetlenmesine, kendimize ve çevremizdekilere karşı güven duygumuzun artmasına katkıda bulunacaktır. 

   Aşağıda birkaç öneri var. Bakıp kendi planımıza uydurabiliriz sanki...


   Oyun Gecelerine Başlarken

   Eğer ki evinizde ailenizle geçireceğiniz eğlenceli akşam oyunlarını düzenli olarak gerçekleştirmek fikrindeyseniz, öncelikle çalışma takviminizde bu günleri işaretlemeli ve işinizde gösterdiğiniz titizliği söz konusu aile günlerine de göstermelisiniz. Zira böyle bir kararı ailecek verdikten sonra özellikle çocuklarınız sizden aldığı taahütle planlanan günlerin planlanan zamanında gerçekleştirilmesine güvenmek isteyeceklerdir. Bu güveni kırmamak adına da önemli görev ebeveynlere düşmektedir. 

Ailecek planlanan oyun gecelerinin daha etkili olması için:

  • Aile Oyunları Düzeni Oluşturun: Mesela hepbirlikte bulaşıkları yıkadıktan sonra çocuklarınızla karar verdiğiniz bir masa örtüsünü oyunu oynayacağınız masaya sererek oyun vaktinin geldiğine dair evde heyecan yaratabilirsiniz. Ya da evinizin herhangi bir bölümünde oyun köşesi oluşturabilirsiniz.

  • Hepinizin Eğleneceği Bir Oyun Seçin: Hepinizin yetenek ve zevkine özellikle de çocuğunuzun yaşına uygun bir oyun seçmelisiniz. Eşleşerek oynanacak oyunlardaysa bir yetişkin bir çocuk biçiminde eşleşerek çocukların seviyelerinden biraz daha yüksek oyunları da oynayabilirsiniz. 

  • Oyunları Kesintiye Uğratmayın: Oyun süresince televizyonu kesinlikle kapatın. Telefonlara yanıt verilmeyeceğine mesaj ve e-postaların kontrol edilmeyeceğine dair kural koyun. Çok mühim olan konular içinikinci defa da size ulaşılmaya çalışılacaktır zaten. 

  • Rekabete Değil Eğlenceye Odaklanın: Unutmayın ki aile üyelerinin her birinin sağlıklı özdenetim kazanması ve sosyal beceriler elde etmesine büyük katkı sağlayacak bu oyunları rekabet için değil ailecek eğlenmek için oynuyorsunuz. Birlikte gülüp eğlenmek yegane amacınız olmalıdır. Bu da demek oluyor ki alay ve övünme aile içi eğlencenize asla ve asla karışmamalıdır. Hepbirlikte oynayabileceğiniz oyun ve oyuncakları seçkin oyuncak mağazalarından ve www.locopoco.com adresinden kolaylıkla bulabilirsiniz.   
    Yazıyı zamanında 
için yazmıştım.
Biraz değiştirilmiş hali ise burası için!

11 Eylül 2013 Çarşamba

Gerilimli Kahkaha Denemeleri: Ses Sokağı Kabusu

Böyle bi deneme yapmıştık 
iki ay evvel!
Biraz sinir bozucu, az biraz da komik oldu.
Kurgu: Yeşim Uludağ - Aslıhan Yaycı
Kamera: Yeşim Uludağ
Buyrooan:






Olimpiyatları Alamadık ya!


Her ne kadar bu video ortalıkta dönmeye başlayalı iki gün geçmiş olsa da, 
sırf bende de bulunsun, hatta yayılabildiği kadar da yayılsın diye yapıyorum bu paylaşımı.

Öyle ki, 
 muasır medeniyetimiz ve ileri demokrasimize rağmen, 
"Bu olimpiyat neden bizim olmadı ha dostum?" 
diye sormadan edemiyor 
insan!


10 Eylül 2013 Salı

Placebo - Rob the Bank


Placebo, ülkemizdeki direnişe 
Rop the Bank şarkısının klibinin kısa bir bölümünü yayınlayarak  selam çaktı!

Halkına karşı "iktidarını" şiddetle gösteren iktidarı istememekle birlikte, şiddet gördükçe daha da artacağımız aşikar!
Üstelik 
bir iktidar kendisine karşı çıkanlarla iletişime öldürerek, sansürleyerek, hedef göstererek ya da döverek geçiyorsa, bu durum onun gücünün artık zayıfladığının da en büyük göstergesidir.



6 Eylül 2013 Cuma

Bildiğin zihin açıyor iyi mi!


Hanna Pesut adında bi fotoğrafçı  
"Switcheroo" (Şaşırtıcı Değişim) 
adında bir fotoğraf projesi yapmış. 
Nasıl bir proje mi?
Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzre, kadın- erkek arasında bi nevi rollerin değişimi. 
Fotoğrafların devamı ve niceleri için şöyle buyurmanızı öneririm: 
http://sincerelyhana.com/projects/switcheroo/







2 Eylül 2013 Pazartesi

Ey insanlık durmayın, öpüşün!


Umumi yerlerde erkek erkeğe 
ağızdan öpüşüyorlardı!


* O değil de 
sağdaki adamın bu öpüşmeden aldığı zevke ne demeli?




Dünya Barış Günü Kutlu Postalların Hepsi Saksı Olsun!


Olsun olsun hepsi saksı olsun! 
Hatta büro masaları, takım elbiseler, stratejik plan dosyaları da olsun. 
-Hm, bu nasıl olur bilemedim; ama Derya Baykal bi yolunu bulur bence-
 SSCB ve Varşova Paktı ülkeleri, Hitler faşizminin Polonya'yı işgal günü olan 1 Eylül'ü Dünya Barış Günü olarak ilan etmiş. Sembolizmin acı hali mi demeli buna?

Fotoğraf: http://instagram.com/ekrema#